12 Aralık 2020 15:47

“Şile bezini değerli kılan üstündeki el sanatıdır”

Şile Bezi Yaşatma, Koruma ve Geliştirme Derneği Başkanı ve el sanatları alanında usta öğretici Gülseren Sarı ile Şile bezi, Şile bezi işlemeleri ve coğrafi işaret hakkında Haber Üsküdar Muhabiri Burcu Hançer konuştu.

“Şile bezini değerli kılan üstündeki el sanatıdır”

Haber – Burcu Hançer/ Editör: Merve Şişman

Şile Bezi Yaşatma, Koruma ve Geliştirme Derneği Başkanı ve usta öğretici Gülseren Sarı, Şile bezinin ismini dünyaya duyurmuş kültürel bir miras olduğunu ve bu bezi asıl değerli kılan ve bütün dünyaya tanıtılmasını sağlayan şeyin üstündeki el sanatı olduğunu söyledi. Yapılan el sanatının yerli ya da yabancı birçok insan tarafından tanındığını, bu durumla gurur duyduğunu belirtti. Coğrafi işaretin de alınmasıyla dünyanın neresinde dokunursa dokunsun, işlenirse işlensin, adının Şile bezi olduğunu, İstanbul’un ilk ve tek coğrafi işaret patentinin Şile bezi ile alındığını vurguladı.

“Pamuğun en güzel hali Şile bezi”

Şile bezinin geçmişinin yüzyıllara dayandığını belirten Gülseren Sarı, el tezgahlarında yüzde yüz pamuk ipliğinden dokunan, içinde hiçbir katkı maddesinin bulunmadığı bir ürün olduğunu ve tamamıyla Şile’ye özgü, pamuğun en güzel hali olan bir bez olduğunu söyledi. Günümüzde organik yaşama dönüş yaşanmasıyla bu tür doğal ürünlerin çok revaçta olduğunu ve gitgide değerinin de tüketiminin de arttığını vurguladı. Sarı, Şile bezinin özelliklerini şöyle anlattı: “Saf pamuk ipliğinden yapılan, bürümcük yapıda olan, fabrikasyon bezlerin içerisinde  yüzde 18 sentetik karışım olsa bile sağlıklı olan, terletmeyen, gözenekli yapısından ve ipliği sayılabilmesinden dolayı üzerine rahatça el işi yapılabilen, saf dokunmuş olmasından kaynaklı üstüne yapılan işin dayanıklılığı bu bezin en önemli özellikleridir.” Bezin kendine has krem rengi dışında renkli bezlerin de olduğunu ve bu renkli bezlerle farklılaşmaya, yenileşmeye gidildiğini belirtti. Orijinal bez gibi renkli bezlere de işleme yapıldığını, ancak renkli bezlerin gözeneklerinin daha sıkı olmasından kaynaklı orijinal bezlere göre daha zor işleme yapıldığını ifade etti. Sarı, Şile bezi kullanım alanlarının çok geniş olduğunu da şu sözlerle anlattı: “Gecelikler, sabahlıklar, bluzlar, pantolonlar, gömlekler, çeyizlikler, masa ve sehpa örtüleri, namaz örtüleri, keseler, çarşaflar, yatak örtüleri ve daha neler neler.”

“Karadeniz’in serin sularında bezin gözenekleri açılıyor”

Gülseren Sarı, dokuma hakkında pek bir bilgisinin olmadığını ancak yüzeysel olarak bilgi verebileceğini belirtti. Şile bezinin dokunmadan önce çile şeklinde iplikler hazırlandığını ve haşıllama (unlu su) yapıldığını, haşıllama yapılmasının nedeninin bezin bürümcük bir yapıda olmasından kaynaklandığını söyledi. İpliklerin birleşene kadar suyun içinde kaynadığını sonra da kurumaya bırakıldığını anlattı. Bu işlemlerden sonra dokumanın yapıldığını ve dokuma işlemi bittikten sonra da kumaşın Karadeniz’in hırçın sularında yıkandığını söyledi. Denizdeki tuzlu suyun gözeneklerin açılmasını sağladığını ve Şile bezini diğerlerinden ayıran özelliklerin başında gözenekli yapısının olduğunu vurguladı.  Son olarak da denizden çıkan kumaşın kumda kurumaya bırakıldığını ekledi.

“Şile bezi Şile’nin en önemli geçim kaynaklarından birisiydi”

Gülseren Sarı, Şile bezi ile tanışma hikayesini şöyle anlattı: “1973 yılında evlenip Şile’ye gelin geldiğimde buradaki herkes Şile bezi yapıyordu. Bez, o zamanlar Şile’nin en önemli geçim kaynaklarından birisiydi. Benim de ilgim vardı, okulunu okumuştum. Eskiden herkeste olduğu gibi bizde de ekonomik sıkıntılar vardı. Ben de yapıp aileme katkı sağlarım diyerek başladım bu işe.” İlk önce tüccarlara dikiş diktiğini, 1977’de ise kendi iş yerini açtığını söyledi. O günden bugüne kadar bu işi yaptığını söyleyen Sarı, “Yaptığım işler Halk Eğitim Merkezi müdürlerinin dikkatini çekiyordu. Bana usta öğreticilik teklif ettiler, kabul ettim. 27 yıl Halk Eğitim Merkezi’nde Şile bezinin üstüne konulan işin, sanatın öğretmenliğini yaptım. Her zaman iddia ederim ki Şile bezini değerli kılan, dünyaya tanıtan üstündeki el sanatıdır” dedi. Yıllarca yurt içi ve yurt dışı fuarlara katıldıklarını, geçtiğimiz 12 yıl boyunca Sultanahmet’te bir aylık tanıtımlar yaptıklarını ve oraya gelen insanlardan her 10 kişiden 8’inin Şile bezini ve üstündeki işi tanıdığını belirtti.

Her beze Şile bezine yapıldığı gibi işleme yapılamadığını dile getiren Sarı, “Buldan’dan gelen bezin üstüne yapılan nakışla bizim ürettiğimiz bezin üstündeki nakış çok farklı. Çünkü Buldan bezinin üstüne el işi yapılamıyor. Makine nakışı veya baskı gibi şeyler yapılabiliyor. Ayrıca Buldan bezi sanayileşti ve fabrikasyon bezler çıkarıyor. Tekstilde yapılan dokumalarda da en, boy ve iplik farklı oluyor. Bu da motifleri etkiliyor” dedi. Şile bezinin üstüne yapılan el sanatının çok daha kalıcı ve muntazam olduğunu da vurguladı.

“El sanatlarının ihracatı olmuyor”

Şile esnafının artık konfeksiyona yönelik ürünler sattığını, el işine eğilmediklerini ve kendisinin bu işi ileriye taşımaya çalışan birkaç esnaftan biri olduğunu ifade eden Sarı, “50’nin üzerinde esnafımız var ve sadece 6-7 tanesi el işini yaşatmaya çalışıyor. Çağa yönelik otantik giyiniş tarzının da alıcısı var ama seri üretim olamayacağı için esnaflar biraz da haklı olarak para kazanabilmek için konfeksiyona yöneliyorlar. Çünkü insanlar beden, renk gibi özellikler istiyor ve bu da bizim yaptığımız işlerde pek mümkün olmuyor” dedi. El işlerinin meraklısının çok olduğunu, çünkü kullanım alanının geniş olduğunu da ekledi. İnsanların bu işlemeleri kendilerine alıp çocuklarına, torunlara miras bıraktıklarını söyledi. Buna rağmen konfeksiyon üretimlerin daha çok sattığını, insanların konfeksiyon üretimde aradıklarını bulduklarını da belirtti.

Sarı, yaptıkları el sanatının ihracatının veya toptan satışının olamayacağını, çünkü kişinin eliyle ve gözüyle yapıldığı, tek tek işlendiği için herkesin aynı şekilde iş ortaya çıkaramadığını savundu. Aynı insan aynı işi tekrar yapmaya çalıştığında bile aynısı olmadığını ekledi. İhracat için tekdüze, denetimli atölyelerin açılması gerektiğini belirten Sarı, sözlerine şöyle devam etti: “Halk Eğitim Merkezi’nde öğretmenlik yaptığım sürelerde tekdüze atölyelerin açılması için çok çaba gösterdim ama sadece benimle olacak bir iş değil bu. Meselâ devlet ele alacak, 8-10 kişilik atölyeler kuracak, insanlara sanatımızı öğretecek, biri başında duracak ve işin aynı kalitede çıkmasını sağlayacak, denetleyecek. Ama böyle bir şey olmadığı için de yapılan işler bizim yaptığımız kalitede çıkmıyor. Aynı kalitede çıkmadığı için de ne toptan satışı yapılabiliyor ne de ihracatı.”

“Geleneksel motifler yeni motifleri doğuruyor”

Gülseren Sarı, Şile bezinde 100’ün üzerinde geleneksel motifin bulunduğunu ve geleneksel derken kastedilenin eski kültürlerden gelen motifler olduğunu dile getirdi. Mustafa Kemal Atatürk’ün Şile’yi ziyareti sırasında özel işlenmiş gazi sofrası, çatlak kahve, hanım yanağı, samatya, ciğer deldi, fenerin kolları gibi bir sürü motif ismi olduğunu söyleyen Sarı, “Eskiden Şileli kadınlar aşkı, bereketi, nazarı işlemelere aktarırmış, duygularını böyle ifade ederlermiş. Eskiden çok göç olduğu için ve farklı medeniyetler yaşadığı için Şile’de birçok kültür bir arada. O kültürlerden de bu motifler doğmuş” dedi.

Halk Eğitim Merkezi’nde 27 yıl boyunca usta öğretici olarak öğretmenlik yapan Sarı, bu süreçte bu işi ileriye doğru taşıyacak öğrenciler yetiştirdiğini ve o öğrencilerin şu an birçok yerde usta öğreticilik yapıp, işyeri açarak bu işi devam ettirdiklerini söyledi. Onlarla birlikte yeni motifler çıkarmaya başladığını ve yeni motiflerin eski motiflerdeki gibi bir hikâyesi olmadığını, tamamen hayal gücü ve duygulara dayandığını dile getirdi ve şöyle devam etti: “Meselâ çatlak kahvenin yıldızını alıyorum, yanına hanım yanağının filtresini koyuyorum. Bu motiflerin zaten bir ismi, bir hikâyesi var. O yüzden yeni motiflerin bir ismi de yok. Geleneksel motiflerden yeni motifler doğmuş oluyor. Verilen kurslarla, burada yetişen insanlarla iş üstündeki yaratıcılık artıyor” dedi.

“Ortadan kalkmış dokuma tezgâhları köylerde yeniden canlanıyor”

Eskiden tüm köylerde evlerin altında dokuma tezgâhı olduğunu ve tekstil ileri düzeyde olmadığı için insanların kendi ihtiyaçlarını evlerinde dokuduklarını söyleyen Sarı, “1970 sonu, 1980 başında tüccarlar vardı. O zamanlar Şile bezi Türkiye ihracatında ikinci sıradaydı. Türkiye pazarında Şile bezi ve işlemeciliği, gecelikler, bluzlar çok ilgi görüyordu. Bu ilgi karşısında Şile büyük bir çalışma içerisindeydi. 5 yaşını bitiren kızlar eline kasnak alıyordu, işleme öğreniyordu” dedi. Zaman geçtikçe, teknoloji geliştikçe, kentleşmeyle, insanların kolaya kaçmasıyla evlerin altındaki tezgâhların ortadan kalktığını, çünkü artık tezgâh koyacak yerin kalmadığını, böylece de tükendiğini belirtti. Tükendi denilip tezgâh meselesinin öylece bırakılmadığını, yerel yönetimlerin bu işin canlanması için çaba sarf ettiğini, ancak yeterli olmadığını, yine de bu kültürün ortadan kalkmadığını dile getirdi ve şunları ekledi: “Bundan 20 yıl önce, kaybolmuş olan tezgâhçılığı köylerimizde yeniden canlandırmak için dokuma kursları verilmeye başlandı. O kurslarda öğretmenler yetişti. Halk Eğitim Merkezi bu işi çok iyi bir şekilde yönetti. Belediye, Kadın Toplum Merkezi adlı üretim merkezini açtı ve bu vesileyle tekrardan bazı esnaflar da kendi dokumalarını yapacak girişimlerde bulunmaya başladı” dedi.

“Dünyanın neresinde dokunursa dokunsun adı Şile bezi”

Coğrafi işaret için uzun yıllar süren bir uğraştan sonra 1976 yılında başvuru yapıldığını, ancak ilk yapan kişi yani kaynak bilinmediği için patentinin o zamanlarda alınamadığını söyleyen Sarı, “Benim de başkanlığını yönettiğim Şile Bezi Yaşatma, Koruma ve Geliştirme Derneği olarak 11 yıl önce hem geleneksel hem de yeni motifler için başvuruda bulunduk. Geleneksel motifler için bizim yeterli olmadığımız, dünyanın her tarafında bu motiflerin işlendiği ortaya çıktı ve patent alamadık. Ben de Şile’ye daha gelmemişken, Şile Bezi’nin ne olduğunu bilmezken, kendi gittiğim kız enstitüsünde bu motifleri işlemiştim” dedi. Eskiden yapılan başvurunun da katkısıyla yeni motiflerin coğrafi işaretini aldıklarını ve artık bu bez Türkiye’nin veya dünyanın neresinde dokunursa dokunsun adının Şile bezi olduğunu söyledi ve şöyle devam etti: “Çok emek verdik. Ancak gurur duyarak söylüyorum ki, Şile bezi İstanbul’un ilk ve tek coğrafi işaret patentini almış oldu. Ancak iş sadece coğrafi işaret almakla da olmuyor. Denetleniyor ve yapamadığın an elinden alınma riski de var.” Bunun devamlılığı için gönüllülerin sayısının artmasının gerektiğini söyledi. Her şeyin para demek olmadığını, Şile bezinin kültürel bir miras olarak gelecek kuşaklara aktarılması gerektiğini belirtti. Herkesin elini taşın altına koymasının önemli olduğunu vurgulayan Gülseren Sarı, “Şile ekonomisine en büyük katkıyı balık ve Şile bezi sağlar. Böylesine büyük bir değere sahip çıkmamak yanlış olur. Benim de bu işe bir nebze katkım olduysa ne mutlu bana” diyerek sözlerini sonlandırdı.